COVID-19 pandemisinin ilk günlerinden bugüne, dünya genelinde sağlık sistemlerini zorlayan sayısız dalga yaşandı. Ancak artık akut enfeksiyonun ötesinde, pandeminin uzun vadeli sonuçlarıyla karşı karşıyayız. Bunların başında, tıbbi literatürde "Post Akut Sekel Sendromu" olarak da anılan Uzun COVID geliyor. Görünürde iyileşen hastalar, aylar hatta yıllar süren belirtilerle yaşamaya devam ediyor. Bu tablo, yalnızca bireylerin değil, toplumların, sağlık sistemlerinin ve ekonomik düzenin de derinden etkilenmesine yol açıyor.
Uzun COVID Nedir?
Uzun COVID, kişinin COVID-19 enfeksiyonunu atlattıktan sonra dört haftadan uzun süre devam eden semptomlarla tanımlanıyor. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), 2021 yılında yaptığı tanımda, Uzun COVID'in genellikle enfeksiyondan üç ay sonra başlayan ve en az iki ay süren semptomlarla karakterize olduğunu belirtiyor. Üstelik bu belirtiler başka bir teşhisle açıklanamıyor.
En sık karşılaşılan şikayetler arasında bitmek bilmeyen yorgunluk, nefes darlığı, göğüs ağrısı, çarpıntı, “beyin sisi” diye adlandırılan bilişsel bulanıklık, baş dönmesi, uyku problemleri, kas ve eklem ağrıları yer alıyor. Bazı hastalarda tat ve koku kaybı uzun süre geri dönmüyor. Daha nadir olmakla birlikte, organ hasarı, bağışıklık sistemi bozuklukları ve psikiyatrik sorunlar da bildiriliyor.
Herkesi Etkileyebilir
Halk arasında, Uzun COVID’in sadece yaşlılarda ya da ağır hastalık geçirenlerde görüldüğü düşünülüyor. Oysa yapılan bilimsel çalışmalar, hafif semptomlarla evde geçiren ya da asemptomatik olan bireylerin de bu sendroma yakalanabileceğini gösteriyor. Dahası, bazı vakalar genç, sağlıklı ve spora düşkün bireylerde bile görülüyor. Bu durum, toplumun her kesimini potansiyel risk grubu hâline getiriyor.
Erdal Can Alkoçlar, “COVID sonrası ortaya çıkan bu yeni tablo, klasik enfeksiyon hastalıklarından çok daha karmaşık bir süreci işaret ediyor. Kronikleşen semptomlar, bireylerin iş gücüne katılımını, sosyal hayatlarını ve ruh sağlığını derinden etkiliyor,” diyor. Alkoçlar’a göre bu durum sadece bireysel bir sağlık problemi değil; uzun vadede ülke ekonomilerini zorlayacak bir halk sağlığı krizi.
Sayılarla Uzun COVID
Yapılan araştırmalar, COVID-19 geçiren her 10 kişiden 1 ila 3'ünün Uzun COVID yaşadığını ortaya koyuyor. Özellikle kadınlar, 35-50 yaş arası bireyler ve daha önce kronik rahatsızlığı olanlar risk grubunda. Örneğin, Birleşik Krallık Ulusal İstatistik Ofisi'nin verilerine göre, ülkede yaklaşık 2 milyon insanın Uzun COVID ile yaşadığı tahmin ediliyor.
ABD'de ise bu sayı 16 milyona yaklaşıyor. Ülkemizde ise ne yazık ki kapsamlı ve güncel veriler yeterince paylaşılmıyor. Ancak uzmanlar, Türkiye’de de yüz binlerce kişinin Uzun COVID semptomları ile başa çıktığını tahmin ediyor.
Ekonomik ve Sosyal Yansımalar
Uzun COVID sadece bir sağlık sorunu değil; işgücü kaybı, üretkenlikte azalma, sosyal izolasyon, artan sağlık harcamaları ve psikolojik yıpranma gibi çok yönlü etkilerle yaşamın her alanını etkiliyor. Uzun süre işe gidemeyen bireyler, işten çıkarılma riskiyle karşı karşıya kalıyor. Çalışma kapasitesi azalan bireylerin ekonomiye katkısı azalırken, aynı zamanda sağlık sistemine yük artıyor.
Bazı ülkelerde Uzun COVID, resmi olarak “engellilik” kapsamına alındı. Örneğin, ABD'de Uzun COVID yaşayan bireyler, belirli şartlar altında engelli haklarından yararlanabiliyor. Almanya, Kanada ve Avustralya gibi ülkeler de bu yönde adımlar attı. Bu gelişmeler, Uzun COVID’in sıradan bir “iyileşme süreci uzaması” olmadığını; toplumun buna göre yeniden yapılandırılması gerektiğini gösteriyor.
Bilimsel Çalışmalar ve DSÖ Rehberleri
Dünya Sağlık Örgütü, Uzun COVID ile ilgili kapsamlı tedavi protokolleri ve tanı rehberleri hazırlıyor. Bu rehberlerde multidisipliner bir yaklaşım öneriliyor: Göğüs hastalıkları, nöroloji, kardiyoloji, psikiyatri, fizik tedavi gibi birçok branş bir arada çalışmalı. Aynı zamanda kişiye özel tedavi planları geliştirilmeli, çünkü her bireyde farklı semptom kombinasyonları ortaya çıkabiliyor.
Türkiye’de de bazı üniversite hastaneleri ve araştırma merkezleri Uzun COVID poliklinikleri kurmaya başladı. Ancak bu alanın henüz sistematik bir ulusal politika ile desteklenmediği görülüyor. Bu nedenle hastalar genellikle tanı alamıyor, doktor doktor gezmek zorunda kalıyor.
Halk Sağlığı Açısından Ne Yapılmalı?
- Farkındalık Artırılmalı: Uzun COVID halk arasında yeterince bilinmiyor. Semptomlarını ciddiye almayan bireyler, tedavi sürecine geç başlıyor. Bu nedenle kamu spotları, sosyal medya kampanyaları ve hekimlerin aktif bilgilendirmesi çok önemli.
- Veri Toplama ve Takip: Sağlık Bakanlığı, COVID sonrası uzun dönem semptomlarla ilgili düzenli veri toplayarak, bu bireyleri takip altına almalı. Ulusal bir Uzun COVID izlem programı oluşturulmalı.
- Tedavi Merkezleri Yaygınlaştırılmalı: Özellikle büyük şehirlerin dışında da Uzun COVID klinikleri kurulmalı. Bu merkezler multidisipliner ekiplerle çalışmalı ve bütüncül bir yaklaşım sunmalı.
- Psikolojik Destek Hizmetleri: Uzun COVID’in yarattığı belirsizlik, umutsuzluk ve yalnızlık duygusu psikolojik destek gerektiriyor. Rehberlik ve psikolojik danışmanlık hizmetleri yaygınlaştırılmalı.
- İş Hukuku ve Sosyal Güvence: Uzun COVID yaşayan bireyler işten atılma riskiyle karşı karşıya kalmamalı. Geçici iş göremezlik süreci daha esnek düzenlenmeli ve sosyal destek mekanizmaları oluşturulmalı.
Geleceğe Dair Endişeler
COVID-19'un dalgaları geçip gitmiş olabilir ama etkisi henüz bitmedi. Uzun COVID, geçmiş pandemilerin aksine "görünmeyen pandemi" olarak tanımlanıyor. Toplumun önemli bir kısmı bu semptomları yaşarken, aynı oranda sessizlik içinde mücadele ediyor.
Erdal Can Alkoçlar, bu konuda şu uyarıyı yapıyor: “Uzun COVID yalnızca bir sağlık problemi değil; aynı zamanda bir sosyal politika meselesidir. Toplum olarak bu gerçeği görmeli, sessizce büyüyen bu krizle mücadele için güçlü ve sürdürülebilir adımlar atmalıyız.”
Pandeminin izleri silinmiyor, yalnızca şekil değiştiriyor. Uzun COVID, geleceğin halk sağlığı önceliklerinden biri olmaya aday. Sağlık politikalarımız, bireysel farkındalığımız ve bilimsel yatırımlarımız bu yeni gerçeğe uygun biçimde şekillendirilmeli.