Mülteci kabulünün, Türkiye’nin ekonomik durumuna ve toplumsal yapısına etkileri üzerine birçok görüş dile getirildi. Röportajlara katılanlar, ülkenin mevcut sorunlarının yanı sıra, mülteci akınının bu sorunları daha da derinleştirdiğini vurguladılar. Yüksek kiralar, artan işsizlik oranları ve sosyal huzursuzluk, mülteci kabulüne karşı duyulan tepkinin temel sebeplerinden bazıları oldu. Birçok kişi, “Ekonomimiz zaten zorken, neden daha fazla mülteci kabul edelim?” sorusunu yöneltti.
Bazı röportaj katılımcıları, mültecilerin Türkiye’ye gelmesiyle birlikte sosyal dengelerin bozulduğunu, iş imkanlarının azaldığını ve sağlık sisteminin daha fazla zorlandığını ifade ettiler. "Ev bulmakta zorlanıyoruz, hastanelerde sıra beklemek neredeyse imkansız hale geldi" diyen bir vatandaş, mülteci kabulünün getirdiği yüklerin artık katlanılamaz noktaya geldiğini belirtti.
Diğer yandan, mültecilere yönelik insani bir yaklaşım da dile getirildi. Bazı katılımcılar, savaş ve zor koşullardan kaçan insanlara yardım etmenin bir sorumluluk olduğunu savundu. Ancak, bu yardımın Türkiye’nin kendi vatandaşlarını ihmal etmeyecek şekilde yapılması gerektiği konusunda hemfikir oldular.
Toplumsal kaygılar arasında, mülteci sayısının artmasıyla birlikte gelecekte Türkiye’nin demografik yapısında yaşanabilecek değişiklikler de yer aldı. "Birlikte yaşamak zorundayız, ama kendi kültürümüzü korumalıyız" diyen bir katılımcı, kültürel kimliğin korunması gerektiğine dikkat çekti. Ayrıca, "Yarın bizim başımıza bir şey gelirse kimse bizimle ilgilenmez" düşüncesi, ulusal güvenlik kaygılarının da dile getirilmesine neden oldu.
Sonuç olarak, Türkiye’de mülteci politikaları üzerine yürütülen tartışmalar, yalnızca insani bir yardım meselesi olmanın ötesinde, ekonomik, sosyal ve kültürel kaygılarla da iç içe geçmiş durumda. Birçok vatandaş, Türkiye'nin mevcut sorunları göz önünde bulundurularak daha dikkatli bir yaklaşım sergilenmesi gerektiğini savunuyor. Hem insani değerlerin hem de ulusal çıkarların gözetilmesi gerektiği, bu tartışmaların merkezinde yer alıyor.